İnsan en sevdiğini kaybedince nasıl dayanır diye düşünürdüm. Özellikle babamın kanser olduğunu öğrendikten sonra, bu düşünce sürekli aklıma gelmeye başlamış ve beynimi inceden inceye kemiriyordu. Bir insan nasıl dayanır, nasıl sabreder yani tek düşündüğüm buydu.
Babanın hastalığını biliyorsun, bu hastalığın ne kadar kötü bir hastalık olduğunu biliyorsun
ve en acısı, bu hastalıktan kurtuluşun olmadığını biliyorsun. Bunu bilerek yaşamak, en sevdiğinin yüzüne bunu bilerek bakmak o kadar acı veriyor ki, bir gülüşü dahi sizi fazlasıyla mutlu ediyor ama buruk bir mutluluk yaşıyorsunuz. Çünkü yüzüne bakıyorsunuz ve diyorsunuz ki, şimdi yüzüne baktığım adam belki bir kaç gün sonra, belki bir kaç ay sonra ebediyete gidecek. Bir daha yüzünü göremeyeceksin, güldüğünü, kızdığını göremeyeceksin. Özlediğinde gidip konuşamayacaksın. Tüm bu düşüncelerle boğuşurken, ne yazık ki beklenen gerçekle yüzleştik.. İstemediğimiz şey, gözümüzün önünde gerçekleşti. Canımdan can olan babam, gözümün önünde ruhunu teslim etti ve ben hiçbir şey yapamadım. Öylece emaneti teslim edişini izledim..